Bir Amsterdam öyküsü

Yine bir Amsterdam gecesi. Soğuk ama içimi üşütmeyecek kadar narin. Boğuk ve donuk bir gökyüzünden umut yansıyor yoluma. Ağır ağır adımlıyorum kaldırımları. Gecenin karanlık yüzüne bakıp gülümsüyorum. Çünkü şu ömrümde ne kadar çok gece gördüysem o kadar da sabah gördüm. Işıl ışıl cıvıl cıvıl günışığı dolu sabahlar.
Sabahlara iman etmiş bir kalbim var bu yüzden. Her gecenin sonunda bir aydınlığın olacağını ısrarla ve inatla söylemeye devam ettikleri için. Ah o güzel sabahlar… Bazen bir kahvaltıda ki çatal sesleri bazen okuluna yetişme telaşına çocukların bağrışları bazen de yeni güne en hazır başlayan martıların çığlıkları… Hepsi sabahın içinde ve yüzüme karşı yaşamanın alfabesini kuruyorlar. Bana bir günü istediğim kelimeler ile yaşayabilme özgürlüğünü sunuyorlar bir yandan da. Gün senin ey ademoğlu her anına kendi nefesini kat, kendi cümlelerin ile konuş hayatın kitabına. Bazen aklından geçenleri bazen kalbinin derinliklerindekileri…
Aklımla başım belada. Zira her zaman kalbimi ona tercih etmemden dolayı küskün bana. Çünkü o da ben de çok iyi biliyoruz ki ne zaman duygularımı dümene geçirsem sandalım su alıyor. Hiç varamadığım limanlarım var bu yüzden. Kaybolduğum denizlerim…
Biliyorum ki aklımın yolundan vazgeçmezsem ulaştırdığı menzilde kalbim de mutmain olacak. Ama takvim yapraklarının aceleceği bana da bulaşıyor hep, doğum tarihimi her gördüğümüzde kafa kağıdımda. Yaşam ne kadar çok hızlı koşuyor önünde. Sanki ölümle bir olmuşlar arkamdan hep bir dümen çeviriyorlar. Belki de bir kuruntu bu sadece. Yaşamak da benim tarafımda ve siperlerimizden saatin akrepleri fırlıyor zaman denen düşmanın yurduna.
Yurdumu arıyorum. Annemi babamı, geçtiğim diyarları, tutunamadan düştüğüm dalları. Bir masalı arıyorum. Sonu mutlu biten, sevenle sevilenin kavuştuğu.
Adımın söylendiğinde varlığımın bilineceği bir yurt. Şarkım söylendiğinde eşlik edenimin olacağı.
İçimde düşlediğim vatanlarım hep istila edildi. Hep zulüm vardı hep aşağı edildim sevmelerimdem. Öylesine kırdılar ki beni omurgamı elime alıp kaç uçurumdan atladım. Sessiz çığlıklarımı duyanım olmadı.
Yine de inadımdan mıdır nedir bilinmez bir kalbin vatanım olabileceğine inanıyorum. Olmalı diyorum eğer leylaların Mecnunların hikayesi varsa Ademlerin ayşelerin de kaydı geçmeli tarihe. Zira bedenimi bırakıp giderken bu dünyadan sadece kalbimdekini taşıyabileceğime inanıyorum ben. Kim hayatının en muhteşem yolculuğuna heybesi bomboş çıkmak isterki.
Ve sen,
Gecemin kaldırımlarına umut döşeyen kadınım.
Uçurumların en derin yerinden gülümseyen,
Binlerce bıçak yarasına gül dikmiş, binlerce kalp ağrısına ninniler söylemiş,
Yine de şarkısının dudağından bırakmamış kadınım,
Ruhunda yol bulacağın güne kadar,
Cesurca sevebileceğin ana kadar,
Bir sevda kuşunun kanadında gökyüzüne yükseleceğin zamana kadar,
Ahd etmişliğim var.
Sabra ve sevdaya.
Olaki o gökyüzünde ben olmasam bile seni Uçurumlara tepeden bakan o bulutların üstünde gördüğüm anda o kadar çok mutlu olacağım ki,
Zira,
Kanadı olan bir kuş uçmalıdır
Baharı olan bir çiçek de açmalı.
Sen kalbini ferah tut, yorgun kuşlar da uçar birgün ve takatsiz kalpler de atar elbet.
Zira yaşamak adalet tanrısının arka bahçesidir sadece..
Adem Özbay